Başlık Belçika ama sadece tek şehir... O da Brügge.. Bir önceki sayfada Maastrich'teki anılarımı yazmıştım. İşte tam da oradayken ufak bir kaçamak yapıp Brugge ziyaretini gerçekleştirdik.
Sabah erkenden kalktık. Maastrich'teki pastaneden yolluklarımızı, istasyondan da sıcacık kahvelerimizi alıp doğru trene...
Avrupa'nın tren ağı ne büyük kolaylıkmış. Maastrich'ten binip Liege tren istasyonunda indiğimizde Belçika'ya geçmiştik. Aradaki mesafe sadece 35 km... Daha sonra Liege'de aktarma yaparak Brugge'e gidecek olan trene bindik.
Bu kez üç kişiyiz, kızımın arkadaşı Quinten de Antwerp'den (Belçika) bize katılacak.
Masal şehri Brugge'e geldik. Burası Brugge'in tren istasyon bölgesi. Birazdan şehrin tarihi bölümüne gireceğiz.Brugge, Belçika'nın kuzeybatısında yer alıyor. Kuzey Denizi'ne de 10-15 km kadar uzaklığı var.
Hatta geçmişte, yani 12. ve 13. yüzyıllarda Kuzey Denizi'ne Zwin Kanalı adı verilen bir su yolu ile doğrudan bağlantılıymış. Bu kanal, ticaret gemilerinin şehre kolayca ulaşmasını sağlıyormuş. Orta Çağ boyunca Brugge, denize bağlanan ticaret yolları sayesinde Avrupa'nın en önemli liman kentlerinden biri haline gelmiş ve bu sayede büyüyüp gelişmiş. Ancak 15. yüzyıldan sonra doğal olan bu kanal, zamanla tortuların birikmesiyle kapanmış ve Brugge'ün liman olarak önemini yitirmesine neden olmuş.
Yavaş yavaş şehrin içine doğru giriyoruz. Ekim ayında olduğumuzdan mıdır nedir sokaklar sessiz sakin. Ancak tarihi evlerin içinde yoğun bir yaşam var. Quinten'nin dediğine göre Brugge'deki çoğu ev restore edilerek modern yaşam koşullarına göre uyarlanmış. Tabii bu restorasyon işi evlerin içi için geçerli. Yoksa tarihi dokuyu koruma kuralları çok sıkı olduğundan ev sahipleri doğal olarak dış cephede değişiklik yapamıyorlar.
Çok ilginç bir şey daha var, Brugge 2.Dünya Savaşı'ndan hiç hasar almadığı için orijinal dokusunu aynen koruyabilmiş. Bu muhteşem bir şey!
Her şey doğal, her şey olduğu gibi...
Yürürken, yolumuz Sait John's Hastanesi'nin bahçesine çıkıyor. Yani biraz geçiyorduk uğradık yaptık. Çünkü bu gezide hiçbir tarihi yere uğramadan sadece sokaklarda gezmek istedik. Buna sebep; birincisi zamanımız azdı. Sabah gelip akşam dönecektik. Brugge'ü gezmek için bir gün asla yetmez. İkincisi hava kötüydü bir yağmur yağıp hava bir açıyordu. Bu yüzden sık sık kapalı mekanlara girip kahve, bira, yemek molası verdik. Hatta başta bu geziyi bloguma koymayı düşünmedim. Sonra, bu güzel bir günün anısı olarak burada dursun dedim.
Neyse, yolumuz düşmüşken ben hastaneye geri döneyim.
Sait John's Hastanesi Brugge'deki en eski ve en iyi korunmuş Orta Çağ hastanelerinden biri... 12. yüzyılda inşa edilmiş olan bu hastane, Avrupa tıp tarihinin en önemli yapılarından biri olarak kabul ediliyor.
Oldukça büyük olan hastane yolculara, fakir ve düşkün hastalara bakım sağlamak amacıyla kurulmuş. Hastane sadece bir sağlık merkezi değil, aynı zamanda hacılar ve yolcular için de bir sığınak görevi görmüş.
Bir kere kanal kenarındaki evler tuğla cepheli, dik çatılı orta büyüklükte ve kanallar Gotik tarzda inşa edilmiş bu taş binaların arasından geçerken büyüleyici, masalsı bir atmosfer yaratıyor.
Nasıl mı? Orta Çağ döneminde evlerin pencere veya kapı sayısına göre vergi alınırmış. Özellikle kanal tarafına bakan evlerin daha fazla pencereleri , daha yüksek bir yaşam standardını ve dolayısıyla daha yüksek vergiyi temsil ediyormuş. Yoksul halk, vergilerden kaçınmak için daha az pencere yaparken, varlıklı tüccar ve soylular, gösteriş için geniş ve süslü pencereler yaptırmayı tercih etmişler.
Minnewater (Aşk Gölü), şehrin en romantik ve huzur dolu köşelerinden biri... Brugge'deki kanal ve göller daha çok tatlı su kaynaklarıyla beslendiğinden çevresi yoğun yeşilliklerle kaplı... Aşk Gölü'nün çevresinde büyükçe bir park bulunmakta... Göl ile aynı adı almış olan bu park, Brugge'ün sakin atmosferini ve doğal güzelliklerini en iyi şekilde yansıtan yerlerden biri...
Kuğular... Özellikle Aşk Gölü'nün etrafında çokça bulunan kuğular Brugge’ün ruhunu ve romantik atmosferini yansıtan ikonik unsurlar... Nasıl da güzeller...
Minnewater (Aşk Gölü) kıyısında yer alan tarihi bir yapı var. İsmi; Sashuis... Sashuis, Brugge’ün simge yapılarından biri olarak kabul ediliyor.
Kuğular... Özellikle Aşk Gölü'nün etrafında çokça bulunan kuğular Brugge’ün ruhunu ve romantik atmosferini yansıtan ikonik unsurlar... Nasıl da güzeller...
Bu ara, kanal turu yaklaşık yarım saat sürüyor. Güzel bir havaya denk gelirseniz de gezinin ruhunuzda bıraktığı etki anlatılmaz ancak yaşanır diyorum.
1500'lü yıllarda yapılan bina, Minnewater Gölü ile kanallar arasındaki su seviyesini kontrol etmek için kullanılan bir mekanizma içeriyormuş.
Bu yapı, su akışını düzenlemek, taşkınları önlemek ve kanallardaki gemi trafiğini yönetmek için hayati bir rol oynamış.
Yukarıda da yazdığım gibi yağmur yağdıkça kapalı mekanlara geçtik. iyi de oldu. Belçika'nın muhteşem bira ve çikolatalarını tadabildik. Tadabildik diyorum ama yanlış oldu "tattım" demeliydim. Buralara yabancı bir ben varım:))
Belçika’nın bira yapımı geleneği, UNESCO tarafından Somut Olmayan Kültürel Miras olarak kabul edilmiş. Brugge de bu geleneğin önemli bir temsilcisiymiş.
Çikolata, büyük ihtimalle Belçika'nın sömürge zamanlarından kalma bir tarihe denk gelebilir. Bira öyle değil, Orta Çağ’dan bu yana Brugge’de manastırlarda ve yerel bira fabrikalarında bira üretilmiş.
Alışverişin yanı sıra, Steenstraat çevresinde pek çok restoran, kafe ve çikolata dükkanı da bulunuyor. Özellikle Brugge’ün meşhur çikolatalarını tatmak için ideal bir bölge...
Meydanda yer alan binaların çoğu, 13. yüzyıldan itibaren inşa edilmeye başlanmış.
Meydandaki en önemli yapı olarak Befry yani Çan Kulesi gösteriliyor. Bu kule de 13.yüzyılda inşa edilmeye başlanmış. Orta Çağ Brugge'ünde önemli bir rol üstlenen Çan Kulesi; zamanı ölçmek, önemli duyuruları yapmak ve tehlike uyarıları vermek için kullanılırmış. Brugge’deki Belfry de bu amaçlarla çanları kullanmış.
Benim anladığım kadarıyla; kulede farklı tınılara sahip birçok çan var ve bu çanlardan farklı melodiler çalarmış.(Hala daha çalıyor) Bu melodilere göre Brugge halkına bu kuleden mesajlar iletilirmiş.
Meydandaki bir diğer önemli yapı Stadhuis... Şehrin yönetim merkezi olan bu bina, Brugge’ün hem politik hem de idari geçmişine tanıklık etmiş.
Orta Çağ'da böylesine muhteşem yapıların varlığı Brugge’ün o dönemdeki zenginliği ve ticari başarısını gösteriyor.
Sonuç mu? Brugge, masalsı kanallarının, tarih kokan sokaklarının ve büyüleyici mimarisinin içinde kaybolduğum bir şehir oldu.
Bu kez yetmedi tekrar gelmek istiyorum. Birkaç gün belki de bir hafta bu şehri gezmeye ancak yeter. Tek başıma olmalıyım, tek başıma çok eski tarihin içine düşmeliyim. Huzur veren yeşilliklerinde kitabımı okumalıyım. Sonra bir kafede oturup şehrin tarihini tekrar okumalı sonra tekrar oralara gitmeliyim.
Kendim için yaptığım benim şehirlerim diye bir listem var. Brugge'ü oraya ekledim.
Ne yazık ki birazdan tren kalkacak hemen gitmeliyiz. Sadece bu meydanda bile bir gün geçirebilirim.
Tekrar görüşmek üzere hoşça kal Brugge💖