ÇEKYA

Çok zaman oldu seyahat etmeyeli, çok zaman oldu yazmayalı, çok zaman oldu gülmeyeli... Ruhum yaralıydı. 
O yüzden, kızımla karar verdik renkli bir ülkeye gitmeye... Bize iyi geleceğini düşündük ve Çekya'da karar kıldık.

Öncelikle otel seçimi önemliydi. Her yere yürüyerek gidebileceğimiz bir otel seçtik. Hotel Elite, tarihi şehrin içinde, metro istasyonunun hemen yanında ve aynı zamanda yeni şehre de yakınlığı ile bizim için isabetli bir karar oldu.

Güne Prag'lı Franz Kafka ile başladık. Kaldığımız otele yakın, yeni şehir ile eski tarihi şehir arasındaki bir alışveriş merkezinin önünde Franz Kafka'nın 42 çelik plakadan oluşmuş bir büstü bulunuyor. 
Bu 42 çelik parçanın her biri bağımsız olarak hareket ediyor. Hareket eden bu parçalar en sonunda tekrar ilk pozisyonlarına dönüp Kafka'nın büstünü tamamlıyor.
Çek sanatçı David Cerny tarafından 2014 yılında yapılan heykel Kafka'nın ruhundaki kırılmaları, düşüncelerindeki dağınıklığı başarılı bir biçimde aktarıyor.

Prag'a gelen her turist gibi ilk ziyaret rotamız, Stare Mesto (Eski Şehir)... Eski Şehrin de ünlü bir meydanı var "Staromestske Namesti"... Neredeyse bütün sokaklar sizi bu tarihi meydana çıkarıyor.
İşte, meydana çıkan bu sokaklardan biri de Havelska Caddesi... Bu caddenin üstünde boydan boya kurulmuş büyükçe bir pazar yeri var. Her gün kurulan bu pazara mutlaka uğramalısınız. Eğer hediyelik eşya alacaksınız da en uygun fiyatlar burada. Pazarda aynı zamanda yerel tatları denemek için stantlar ve yiyecek tezgahları da bulunuyor.

Evet, tüm turistlerin ilgi odağının olduğu tarihi meydan "Staromestske Namesti"deyiz. Burası o kadar güzel bir meydan ki ayrılmak istemiyorsunuz. Keşke panoramik olarak video çekip buraya yerleştirseydim ama burada teknik olarak bu mümkün değil.

Biz fırsat buldukça sabah, öğle, akşam soluğu bu meydanda aldık. Meydana bakan kafeleri, ara sokaklardaki restoranları ile burası tam bir cazibe merkezi. Zaten tarihi yerlere beni bırakın ve unutun diye boşuna demiyorum:))

Öncelikle bu meydanı anlatmaya Astronomik Saat Kulesi'nden başlamalıyım. 
Prag'da Belediye Binası (Prague Orloj) üzerinde bulunan saat kulesi Gotik tarzda inşa edilmiş ve 1410 yılında tamamlanmış. Astronomik saat kulesi dünyanın en eski üçüncü saati, aynı zamanda da şu an çalışır durumda olan en eski saati olarak biliniyor.
Bu ünlü saat kulesi, dönemin astronomi bilgisini ve kozmolojik inancı yansıtan bir dizi astronomik gösterge ve figürleri içermekte...

Astronomik saatin üzerinde birçok figür olmakla birlikte benim en fazla ilgimi çekenleri buraya aldım. Bu figürler saatin yapımından 80 yıl sonra yerleştirilmiş.
Elinde ayna tutan figür kibri ve kendini beğenmişliği temsil ederken elinde para kesesi tutan Yahudi figürü ise cimrilik ve açgözlülüğü simgeliyormuş.
İskelet figürü ölümü temsil etmekte, her saat başı elindeki çanı çalıp diğer elindeki kum saatini çeviren iskelet, ölümün her an gelebileceğini ve birgün herkesin öleceğini anlatmakta, sazını çalan Osmanlı figürü ise zevk ve sefayı temsil etmekteymiş.
Saatin en üstünde iki tane pencere görülmekte, saat başı iskelet elindeki çanı çalmaya başlıyor, işte o zaman bu yukarıdaki iki pencere açılıp İsa'nın 12 havarisi sırayla geçiyor. En üstteki horoz figürü ötmeye başlayınca da bu gösteri bir sonraki saat başına kadar sona eriyor.


Meydandaki en göz alıcı yapılardan biri Tyn Kilisesi... Hele gece... Tatlı Cadı olsam da süpürgemle dolaşsam isteği uyandıran Kilise...
Bu kulelerin sivriliği ve yüksekliği Orta Çağ'da çok kullanılan Gotik mimarinin sonucu. Orta Çağ'da niye Gotik Mimari kullanılmış derseniz... O çağın en büyük figürü din! Özellikle kiliseler ve katedraller ne kadar yüksek olursa ve insanlar üzerinde ne kadar acziyet duygusu yaratırsa din o kadar amacına ulaşıyormuş da ondan.

Arkamızda görünen yeşil kubbeli bina; St.Nicholas Kilisesi... Tarihi meydanın ünlü kiliselerinden biri... İç süslemelerinin çok iyi ve muhteşem fresklere sahip olduğu söylense de ben girip görmedim.
Çekya'da halkın çoğu ateist inanca sahip olduğundan birçok kilisede ayin yerine müzik konserleri verilirmiş. İşte ünlü St.Nicholas Kilisesi de bunlardan biri... Özellikle klasik konserler için oldukça popülermiş.

Jan Hus Anıtı; Jan Hus14. yüzyılda yaşamış reformist bir rahip. Orta Çağ gibi bir zamanda kilise reformu için mücadele etmiş, dini doktrinlerde değişiklikler talep etmiş ve Hristiyanlıkta daha fazla dini özgürlük ve adeleti savunmuş biri. Hal böyle olunca da Kilise tarafından idam edilmiş.
Onun anısına yapılan bu Anıt, 1915 yılında tamamlanmış.

"Dum U Minuty" veya "Dakikalar Evi" olarak adlandırılan bu ev Tarihi Meydana oldukça yakındır. Franz Kafka 1889-1896 yılları arasında ailesi ile bu evde yaşamış olduğu söylense de benim bulduğum başka bir kaynakta da Kafka'nın ailesinin burda yaşamadığı, Kafka'nın eserlerinden biri olan "Büyük Bir Adamın Küçük Öyküsü"nde geçen bir sahneye ev sahipliği yaptığıdır.
Evin dış cephesindeki mimari teknik oldukça ilginç.

Celetna Caddesi, Eski Şehrin en önemli caddelerinden biri... Eski şehir meydanı'ndan (Staromestske Namesti) başlayıp Tyn Kilisesi ve ilerisine doğru uzanan cadde Orta Çağ'dan kalma dar sokakları, tarihi binaları ve çeşitli dükkanları ile ünlü...  
Tarihte bu cadde taç giyme töreni rotası içinde de yer almış. 
Cadde her zaman çok kalabalık. O yüzden fotoğraf almak oldukça zor.

Barut Kulesi (Powder Tower); Orta Çağ'da Prag Kalesi'nin bir parçası olarak inşa edilmiş. Kule 15. yüzyılda yapılmış olup, Gotik tarzda inşa edilmiş. Savunma amaçlı kullanılan kulenin içerisinde barut depolandığından bu ismi almış. Taç giyme törenleri eskiden bu kulenin kapısından başlarmış.

Belediye Binası (Obecni Dum) Eski Şehir Meydanı'na yakın bu bina Çek Cumhuriyeti'nin en önemli Art Nouveau (Yeni Sanat) yapılarından birisi... 20.yüzyılın başlarında inşa edilmişve 1912 yılında resmi olarak açılmış.
Bina inanılmaz güzel. İçinde konser salonları, restoranlar ve sergi alanları var.

Eski Şehir'in ara sokaklarında gezerken (Husova Caddesi) binanın çatısına asılı duran adam heykeli bize geldiği gibi size de ilginç gelecek. Çek sanatçı David Cerny tarafından yapılmış Sigmunt Freud'un heykeli bu. Aynı sanatçı  hareket eden çelik plakalardan Franz Kafka'nın büstünü de yapmıştı. David Cerny'nin bu heykeli yapma amacının Freud'un psikanaliz teorilerine atıfta bulunarak insan psikolojisi ve bilinç altı üzerine düşündürmekmiş. Ben pek bir şey anlamadım ama...

Vee Prag'ın olmazsa olmazı, Charles Köprüsü... Vitava Nehri üzerindeki en eski ve en güzel yapı. Eski şehir ile kale arasında yol olmuş ve 1400'lü yıllarının başında yapılmış. Tam bir Orta Çağ köprüsü.
Aynı Astronomik Saat'de olduğu gibi ne çok geldik bu köprüye. Güneş batarken, gün ağarırken, gece ışıklarında biz hep bu köprüdeydik.

Köprünün giriş ve çıkışında birbirinden masalsı iki tane kule var. Çok eski zamanlarda şehrin korunmasında kule önemliymiş tabi, kulesiz olmuyormuş. 
Gezmesi daha doğrusu salınması çok keyifli bir köprü burası. Nasıl olmasın ki? Bir kere muhteşem bir manzara var. Açık hava müzesinde geziyor hissini uyandıran azizlere ait devasa heykeller sağlı sollu dizilmiş. Bazı heykeller yıprandığı için orijinallerinin yerine bire bir aynı replikaları konmuş.
Rengarenk kartpostal satıcıları, kara kalem portreler çizen ressamlar, sokak müzisyenleri ve sizi bu masalsı diyardan uyandıracak aykırı hiçbir yapının bulunmaması...

Yukarıda, köprüdeki heykellerden bahsetmiştim. Bunlardan biri biz Türklerin oldukça ilgisini çekiyor. Çünkü; Belinde kılıcı, kafasında sarığı ve pos bıyıklarıyla tipik bir Osmanlı heykeli var burada... Hemen ayaklarının orada bir zindan, zindanın içinde de Hıristiyanlar olduğu görülüyor. Zindandakilerin yakarış halindeki görüntüleri ve acı çeken yüz ifadeleri oldukça tipik. Osmanlı şahıs ise köpeği ile birlikte zindanın önünde pek bir keyifli duruş sergilemiş. En üstte yine azizlerin heykelleri görünüyor. Burada Türklerin neler yapabileceği mi anlatılmak istenmiş acaba?
Köprünün üstündeki en ünlü heykel ise Aziz John of Nepomuk'un heykeli. Heykel, Vitava Nehri'nden atılarak öldürülen Aziz John of Nepomuk'u temsil ediyor.
Aziz John, 14. yüzyılda yaşamış bir rahip olup günah çıkarma esnasında kraliçenin itiraflarını saklamayı reddettiği için öldürüldüğüne inanılıyor.
Heykelin alt kadesi bronz bir plakayla kaplanmış. Plakaya dokunulduğunda dileklerin gerçekleşeceğine inanılıyor.

Köprüden Prag Kalesi'nin görünümü...

Eski şehir tarafından Charles Köprüsü'ne çıkmıştık. Bu sefer köprünün bağladığı karşı tarafa geçtik. Yani Mala Strana'ya (küçük kent anlamında) Burası da ayrı bir dünyaydı. 
Bu sokakta Aziz Nicholas Kilisesi bulunuyor. Hala yorulmadım diyenler için ziyarete açık.

Bu bölgenin en ünlü tatlısı "tredelnik" gelip de yenmez mi? Ahahaha böyle söylediğime bakmayın ben yemedim:))) Hazırlanan hamur metal çubuklara sarılarak pişiriliyor. Üstüne toz şeker ve tarçın dökülüyor. İçine de istediğiniz türden kremayı koyup afiyetle yiyorsunuz.

Kale'ye çıkmak için Charles Köprüsü'nden geçip Aziz Nicholas Kilisesi boyunca ilerleyen yolu kullanabilirsiniz. Ya da bizim yaptığımız gibi Fürstenberg Bahçesi'ne gidip bahçe içindeki merdivenleri kullanarak hem de güzel manzara eşliğinde Prag Kalesi'ne çıkabilirsiniz.

Prag Kalesi... Kente tarifi imkansız bir görsellik sunan dünyanın en büyük antik kalesi... İlk olarak 9.yüzyılda kurulduğu söylenen kale, özellikle 14. yüzyıla kadar gelen değişik mimari tarzların uygulandığı muhteşem bir kompozisyona sahip olmuş.

İlginç bir kale burası. Bildiğim kalelere benzemiyor, kompleks bir yapısı var. İçinde St Vitus Katedrali, St George Bazilikası, Eski Kraliyet Sarayı, Altın Yol gibi muhteşem yapıları barındırıyor. 
Yukarıda görülen iki fotoğrafı Kale'nin girişinden aldım. 

"Golden Lane" ya da diğer adıyla "Altın Yol" Burası Prag Kalesi'nin bir parçası olan tarihi bir sokağın adı.
Sokağın adı , 16.yy'da burada yaşayan altın işçilerinden geliyormuş.
Golden Lane, küçük renkli evlerden oluşmuş. Eskiden Kale muhafızları ve zanaatkarlar burada otururmuş. Sokağın sakinleri arasında ünlü kişiler de var. Bunlardan biri de 22 numaralı evde oturmuş olan Franz Kafka...

Ne gariptir ki diğer bütün evler orijinallerine sadık kalarak döşenmişken Kafka'nın oturduğu evde sadece kartpostal ve onun eserleri satılıyor. Çok isterdim Kafka'nın Milena'ya Mektuplar'ı hangi masada yazdığını...

“bazen karşılıklı iki kapısı olan bir odamız varmış gibi geliyor; ikimiz de kendi kapımızın kolunu tutuyoruz, birimiz gözünü kırpsa, diğerimiz kendi kapısının ardına kaçıveriyor ve ilki tek bir söz söylemeye kalksa ikincisi kesinlikle çoktan kapıyı arkasından kilitlemiş ve gözden kaybolmuş oluyor. 
kapıyı tekrar açacak, çünkü bu belkide insanın terk edemediği bir oda. 
ilki ikincisine bu kadar benzemese, sakin olsa, ötekine bakmıyormuş gibi davransa, odayı sanki herhangi bir odaymış gibi yavaş yavaş düzene sokacak, ama bunun yerine, o da kapısının orada aynı şeyi yapıyor, hatta bazen ikisi de kapılarının arkasına saklanıyorlar ve güzelim oda bomboş kalıyor.
işte bu yüzden, üzücü yanlış anlamalar ortaya çıkıyor...” 

Franz Kafka, Lettres à Milena

Sonra tek tek bu minik evlerin içine giriyoruz. Nasıl küçük evler... Burada nasıl yaşamışlar?

12 numaralı ev Josef Kazda'nın... 2. Dünya Savaşı sırasında yasaklanan birçok film bu evde saklanmış.

Daha sonra Altın Yol'un o sevimli yüzünden sonra kendimizi işkence odalarında bulduk. Yok sevmedim. Orayı atlıyorum.

Prag Kalesi'nin içinde yer alan önemli yapılardan biri Aziz George Bazilikası...

St.Vitus Katedrali... Gördüğüm en güzel Kiliselerden biri... 
Prag Kalesi'nin en büyük ve en önemli kilisesi olup Gotik tarzda inşa edilmiş. Buram buram Orta Çağ kokuyor. Hem ihtişamlı, hem korkutucu ve ulaşılmaz görünüyor. Böylece o çağın karanlık ve baskıcı din anlayışı ona biat edenleri ezip geçmiş.

Yine Kale'den bir görüntü Kraliyet Sarayı...




Prag'da gezerken birçok kişinin bahsettiği dünyanın en dar sokağına gidelim dedik.
Evet, burası sokak bile diyemeyeceğim bir aralık. Bence turistlere ilginç gelir diye böylesine bir mizansen oluşturmuşlar. 
Merdivenle aşağı iniyorsunuz, inmeden önce trafik ışığının yeşil yanması lazım çünkü iki kişi yan yana geçemiyor. Sonra bir restoran ve onun önündeki küçük bir alana geliyorsunuz. Tekrar yukarı çıkmak için yeşil ışığın yanmasını bekliyorsunuz. Bunun gibi gel-gitler. Bir özelliği yok yani.

Burası Prag'ın "Neve Mesto" yani "Yeni Şehir" denilen bölgesi. Bizim için Taksim Meydanı neyse Çekler için de aynı anlamı taşıyan Vaclav Meydanı'ndayız. Onların dilinde söylenişi (Vaclavske Namesti)
Bu meydan tarih boyunca birçok gösterilere sahne olmuş. 1968'deki Prag Baharı sırasında ve Çekoslovakya'nın 1989 Devrimi sırasında önemli protesto ve gösteriler bu meydanda yapılmış.
Günümüzde ise önemli kutlama ve konserlerin yapıldığı bir yer... Meydan çevresinde birçok mağaza, restoran, kafe ve otel bulunmakta. Oldukça canlı bir yer olan Vaclav Meydanı popüler bir buluşma noktası.
Bu meydandan yukarı doğru yürüdüğümüzde ise oldukça cesametli bir bina "Ulusal Müze" karşımızda duruyor. Ulusal Müze Çek Cumhuriyeti'nin en büyük müzesi.
Meydan adını, Ulusal Müze binasının hemen önündeki at üzerinde heykeli olan Aziz Vaclav'dan almış.

Dans Eden Ev veya "Fred and Ginger" olarak da bilinen bu yapı Prag'ın tarihi merkezinde bulunan modern bir mimari eser. Ana caddenin üstünde ve Vitava Nehri'ne bakıyor.
Dans eden evin ilginç tasarımı, bir erkek ve bir kadın figürünün dans eder gibi algı oluşturması oldukça ilginç ve çoğu tarihi bina ile kontrast oluşturması onu daha da ilgi çekici hale getirmiş.

Prag'da başka neler yaptık? Öncelikle söylemek isterim ki şehri bir baştan bir başa hep yürüyerek keşfettik. Hiç zor değil, masal gibi bir şehirde yürümek çok zevk verici ve Prag yürümeye engel bir kent değil.
Gezdiğimiz yerlerden kısaca bahsedersem yukarıdaki iki fotoğraf Parizska Street'de çekildi. Burası dünya markalarının lüks mağazalarını barındıran bir semt. Eski Şehir meydanına da yakın bir konumda bulunuyor.

Prag, güvenli bir şehir ve çok iyi ışıklandırılıyor. O yüzden akşamları da bolca yürüyüşe çıktık. 
Yukarıda fotoğrafını koyduğum muhteşem binanın tam adı "Prag Ulusal Tiyatro ve Prag Devlet Opera Binası" olarak geçiyor.
19.yüzyılın sonlarında inşa edilen bina Çek ulusal kimliğini ve kültürünü yansıtmak amacıyla yapılmış.

Bu bölge daha çok halkın oturduğu bir semt. Bolca park ve bahçeleri olan bu bölgeye Eski Şehir'in karşısında Vitava Nehri üzerindeki köprülerden birinden geçerek ulaştık.

Eski Şehir'den neredeyse çıkmadık gibi bir şey oldu. Tekrar tekrar o güzelim binaları seyretmeye koştuk. Çok yorulup bir duvar dibinde yerlere oturduğumu hatırlıyorum.

Tabii ki restoranlara girip yemek yedik. Benim için sadece karın doyurmaydı. Antakya mutfağını çok yakından bilen biri olarak çok wooow diyeceğim dünya mutfağı henüz karşıma çıkmadı. Çıkarsa mutlaka yazacağım.
İşte bu kadar. Prag güzel



KARLOVY VARY
Prag'ı gezdikten sonra Karlovy Vary'i görmek istedik. Prag'da iki büyük otobüs terminali bulunuyor. Karlovy Vary'e gitmek istiyorsanız Florenc Otobüs Terminalini kullanmanız gerekiyor. 
En bilindik iki otobüs firması var ikisini de tercih edebilirsiniz. Aynı kalitede...Bunlardan biri FlixBus diğeri de RegioJet... Yolculuk yaklaşık 2 saat kadar sürüyor. 

Kente girer girmez Çek Cumhuriyeti'nin ikonik içeceği olan Becherovka'nın dev şişesi karşımıza çıkıyor. Mağazası da aynı yerde.
Becherovka Çek Cumhuriyeti'ne özgü bir likör. İçeriğini birkaç kişi dışında kimse bilmiyormuş. Ancak içinde karanfil, tarçın, kekik, kişniş, zencefil gibi baharatların olduğu ve alkol oranı yüksek bir içki olduğu biliniyor.
Lezzet açısından özellikle soğuk tüketildiğinde oldukça lezzetli olduğunu söylemeliyim.

Becherrovka Mağazasından sağa doğru döndüğünüzde trafiğe kapalı "T.G Masaryka" caddesinden aşağıya yürüyerek Karlovy Vary'nin tam ortasından geçen nehre ulaşıyorsunuz. 
İşte kartpostal gibi bir şehir karşınıza ondan sonra çıkıyor.

Kralın banyosu anlamına gelen Karlovy Vary'nin tarihi 14.yüzyıla kadar uzanıyor. Bu bölgedeki termal suların şifalı olduğuna inanan imparator IV. Karl kurmuş bu şehri. Eski adı tarih kitaplarında "Karlsbad"olarak geçiyor.
12 farklı termal suyun çıktığı şehir, mis gibi havasıyla tam bir tedavi merkezi.

Hitler'in de içinde bulunduğu tarihe damga vuran birçok ünlü isim Karlovy Vary'de kalmış. 2. Dünya Savaşı'nda bu kentin bombalanmamasının bir sebebi de Hitler'in burayı çok sevmesi olabilir mi acaba?

Karlovy Vary'nin tam teşekküllü hizmet veren ilk kaplıcası olan "Sadova Pramen" 1855 de yapılmış. Hemen yanında Meyve Bahçesi Çadırı"adı verilen "Sadova Kolonada" yer alıyor.
Yukarıdaki fotoğraflarda da görüldüğü gibi muhteşem binalar, şifalı sular, yeşil doğa ve mis gibi bir hava...
İnanılmaz keyifli bir yer.

Pek çok ünlü simanın Karlovy Vary'de kaldığından bahsetmiştim. Bunlar arasında; Mozart, Goethe, Beethoven, Freud, Karl Marx, Tolstoy ve daha birçokları varmış.
Fakat bizim için en önemli kişi, büyük insan Atatürk'de kapısında bayraklar asılı olan Carlsbad Plaza'da 1918 yılında tedavi amaçlı kalmış.
Otelin giriş kapısının yanında Çekçe bir tabelada "Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve önemli devlet adamı Kemal Atatürk, Temmuz 1918'de burada tedavi gördü" diye yazıyor.

En son şehirden ayrılmadan önce "Diana Tepesi"ne füniküler ile çıkıyoruz. 
VE...Karlovy Vary'nin güzelliği...

CESKY KRUMLOV
Şimdi dünyanın en iyi korunmuş Orta Çağ kentine gidiyoruz. Rüya gibi, zamanda yolculuk yapar gibi... Cesky Krumlov, 1992 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiş, olağanüstü kültürel değerleri ve uyumlu tarihi dokusuyla tam bir Orta Çağ kenti.

Cesky Krumlov Çekya'nın güneyinde Avusturya sınırında bir kent. Biz buraya yine otobüsle geldik. Bu sefer yolculuk Karlovy Vary'e göre biraz daha uzun sürdü yaklaşık 2.5-3 saat kadar. 
Ancak bu sefer farklı bir otobüs garından "Cerny Most"dan hareket ettik.

Şehrin kalbi burada atıyor; Namesti Svornosti Meydanı... Meydanın ortasında "Meryem Ana Sütunu" adı verilen yüksek bir anıt bulunmakta.
Meydanda bankın birine oturdum uzun uzun binaları seyrettim. O binalarda kimlerin yaşayabileceğini hayal ettim. Geçmiş, tarihi binalar beni niye bu kadar etkiliyor bilmiyorum. Çok modern şehirler ilgimi çekmiyor.
Şimdilerde binaların alt katları restoran ve cafelerle dolmuş. Olsun, çok güzeldi hafiften hafife yağmur da çiseliyordu...



İnsanın inanası gelmiyor ama Orta Çağ'dan kalma tarihi binaların büyük bir bölümü orijinal haliyle hala ayakta. Bu binaların yanısıra dar sokaklar, sokakların döşeme taşları bile, taş köprüler hepsi mükemmel durumda...

Cesky Krumlov Kalesi, bir tepenin yamacına yapılmış oldukça ihtişamlı bir yapı. UNESCO'nun koruması altında olan kale Çek Cumhuriyeti'nin en büyük ikinci kalesi olma ünvanını elinde tutuyor. Bundan sonra da kale yapılmayacağına göre bu ünvan elinden alınmayacak demektir.

Cesky Krumlov'un içinden geçen, kıvrılan, şehri saran bir nehir var; Vltava Nehri...
Şehrin bu derece güzel olmasında çok büyük etkisi olan nehrin kenarında konumlanmış evler... nasıl güzel:)

Sonunda her güzel şey gibi bu gezi de bitti. Biraz buruk, bazen rüyada gibi ve bol yürüyüşlü...